Ağlasun Sagalassos Bisiklet Turu

Uzun zaman önce planlayıp karar verdiğimiz Ağlasun Sagalassos Antik Kenti bisiklet turunu nihayet gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bu tur; bugüne kadar katıldığım bisiklet turlarının içerisinde, en tehlikeli ve bir o kadar da keyifli olanıydı. Çünkü içeriğinde her şey vardı; toprak, yağmur, soğuk, sıcak, rampa, yokuş, uçurum, tarih, doğa ve çay…

GELECEKTEN BİR NOT: Bu seyahat yazımdaki fotoğraflarım teknik bir problemden dolayı kaybolmuştur. Bir gün ulaşabilirsem ekleyeceğim. 😔 Fakat aynı fotoğraflardan oluşan slayt-gösterisi tadında videomun bir iş gelmedi Allah'tan. Onu eklerim. 👊

Ana hedefi Ağlasun Sagalassos Antik Kenti’ni keşfetmek olan turumuza ilk olarak Isparta şehir merkezinden Dere Mahallesi’ne uğrayarak başladık. Neredeyse tüm Ispartalıların bildiği şelaleyi solumuza alıp toprak yola girdiğimizde yaklaşık 15 km boyunca bizi ağırlayacak olan yorucu rampa bizi karşıladı. Sıcak hava da ara ara bunaltıcı olabiliyordu. Ama bu toprak rampada ilerledikçe, çevrenin güzelliği yorgunluğumuzla doğru orantılı olarak artmaya başladı. Hatta biraz daha ilerledikten sonra, yolun solunda tarihi bir kalıntı bile fark ettik ve burada biraz soluklandık. Daha antik kente varmadan tarihe dokunmaya başlamıştık.

Bu efor katili rampanın sonlarına doğru erzağımızı çıkardık ve güzel manzara eşliğinde açlığımızı dindirdik. Etrafta bulunan dağ kekiklerinden biraz topladık ve kokladık. Daha taze olan kelebekleri izledik. Yeşilin tüm tonları karşımızda duruyordu. Tadını çıkardık. Bahar mevsiminde olduğumuz için ara ara hava kapanıyor hatta yağmur çiseliyordu. Bu da hararetimizi alıyordu. Doğal bir şemsiyenin altındaydık. 🙂

Neyse ki bu zorlayıcı yokuşu tırmanıp başarıyla tamamladık. İşin heyecanlı kısmı şimdi başlıyordu. İniş zamanı… 🙂 Ağlasun ayaklarımızın altındaydı. Onun hemen üzerinde ise Sagalassos Antik kenti bulunuyordu. Buraya inerken dik yamaç boyunca bir “V” çizerek inip yüzyıllar öncesinde inşa edilmiş bol taşlı antik yola girecek ve oradan da antik kentin girişine kadar yamaç inişi yapacaktık. Turumuzun en tehlikeli bölümü burasıydı. Çünkü dibimiz uçurumdu ve tarihi dar yol, büyükçe otlar ve taşlarla doluydu. En ufak bir dikkatsizlikte, beklenmedik durumlarla karşılaşabilirdik ki neredeyse hepimiz takla atma tehlikesi yaşadık. Ah şu küçük kayalar! 🙂 Neyse ki heyecan verici bir inişti ve gerçekten zevkliydi. Hatta bu inişi saymadık bile, en kısa zamanda bir daha yapmaya karar verdik ve Sagalassos Antik Kenti’ne bir selam çaktık. 🙂

Sagalassos çok güzel ve büyük bir antik kent. İlk defa ziyaret ediyorduk burayı. Bence siz de gelip görmelisiniz. Yaklaşık bir buçuk, iki saat boyunca keşfettik, okuyup inceledik Sagalassos’u…  Burada bizi gören çocuklar her ne kadar yabancı turist sanıp “Hello!” dese de, biz onlara bir “Hi” bile demedik, diyemedik. 🙂 Direk “selamünaleyküm” ile daldık muhabbete. Umarım hayalleri suya düşmemiştir. 😀 Neyse, sonra yoğun bir yağmur yağışı başladı ve bizi antik, taş yapılar ıslanmaktan korudu.  Bir ara, büyük bir gürültüyle bizi tırstıran şimşekler de olmuştu ama bulutları ve rüzgarın yönünü ayaküstü değerlendirip yola devam kararı aldık. Zaten yağmur da azalmıştı. Artık eve dönebilirdik. Ver elini Ağlasun…

Sagalassos – Ağlasun yolunda nihayet asfaltla karşılaşmıştık. Yine uzunca bir iniş bizi bekliyordu ve gerçekten zevkliydi, heyecan vericiydi. Bu yolda arabalarla bile yarıştık diyebilirim. 🙂 Ağlasun ilçe merkezine de bisikletlerimizden hiç inmeden bir selam çakıp doğruca Isparta – Antalya kara yoluna yöneldik. Yağmurdan sırılsıklam olmuştuk ama o kadar da üşümüyorduk. Yol hafif bir eğimle yükselmeye başladı. Bu yolun sadece Köroğlu Beli taraflarında yorulduk ve biraz mola verdik. Biraz daha tırmandıktan sonra yine muhteşem bir iniş yaptık. Bu inişin diğerlerine göre farklı bir tadının olmasının sebebi ise yolun virajlardaki eğimi ve dönme açısının motorlu taşıtlar baz alınarak hesaplanıp yapılmasıydı. Bu da bizim işimize geliyordu. Dönüşlerde fren yapmaya gerek duymadan yılan gibi eğim aşağı dönüşlerin tadını çıkardık. Güzeldi be!… 🙂

Sonunda Antalya – Isparta karayoluna geldik, hava hala yağışlıydı ama şaşırılacak derecede, bizi hiç zorlamadı. Yağmurla, suyla barışıktık. Öyle ki; molalarda, ıslak yolun üzerine sakınmadan yatıp dinlendiğimiz bile oldu. 🙂 Isparta’ya az kalmıştı ve biz çok açtık. Solda bir türbe vardı ve önünde dükkan gibi bir kulübe gördük ve en azından bir çay içelim dedik. Bu arada hava da kararmak üzere. Neyse oradaki abiye bir selam verdik ve ben “Neyin var abi?” dedim “Biz açız…” Abi hemen çıkardı aldığı ekmeği. Kopara kopara yedik sıcacık çayla beraber. Şöyle bir düşündüm… Acaba en son ne zaman kuru kuru ekmek yedim ve bu kadar lezzet aldım, karnımı doyurdum? Seyahat etmek insana çok şey katıyor. Bunu seyahat etmeden anlayamazsınız. Neyse, oturduk birer çay daha içtik. Burası türbeninmiş ve insanlara çay veriliyormuş. Çaylardan da herhangi bir ücret alınmıyormuş. Gayet hoşumuza gitti bu haber. Demek ki hala iyi insanlar, başkalarının iyiliğini düşünen insanlar var. Abiyle güzel bir sohbetten sonra tokalaşıp ayrıldık ve tekrar yolumuza koyulduk. Dönüş yolunda, bisiklet üzerinde; aslında sıradan olacak bir günün, nasıl da değerlenip aklımda, anılarımda eşsiz bir güzelliğe dönüştüğünü düşünürken; yağmur azalmış, trafik çoğalmış, hava kararmıştı ve biraz daha ileride Isparta şehir ışıkları görünmüştü. Şimdi bu yorgunluğun üzerine sıcak bir kıymalı pide iyi gider. Keşke bize bedavaya çay veren, ekmeğini bizimle paylaşan güzel abim de bize eşlik etseydi. Bakalım artık dünya küçük, karşılaşırız belki bir yerlerde.

Bu turda çok şeyler paylaştığımız değerli dostlarım Fatih Şengül, Mustafa Şahin ve emmi oğlum Muhammed Said Pekel’e çok teşekkür ederim. Nice güzel paylaşımlara… Sevgilerle…

06.06.2015 | ISPARTA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Winamp İle İnternetten Radyo Yayını Nasıl Yapılır (Resimli Anlatım)

Sam Broadcaster ile Ücretsiz Radyo Yayını Nasıl Yapılır (Videolu Anlatım)

AutoCAD ile Animasyon Yapmak (Videolu Anlatım)