Isparta - Barla - Eğirdir Bisiklet Turu

13-14 Temmuz 2012 tarihinde iki arkadaşım: Tahir Dokumacı ve Muhammed Said Pekel ile birlikte  Isparta – Barla – Eğirdir – Isparta bisiklet turunu gerçekleştirdik. İki günde yaklaşık 101,8 km. pedalladığımız yolun  65,9 km’sini ilk gün, 35,9 km’sini ise ikinci gün pedalladık. Anılarımızda; hiç unutulamayacak, güzel bir yere sahip olan bu iki günü buyurun görelim

NOT: Malesef gezi fotoğrafları ve videolarımı bir önceki web sitemin başına gelenler yüzünden kaybetmiş bulunmaktayım. :(

1. Gün (13 Temmuz 2012)

Isparta – Barla (46,8 km)

Tur Başlıyor

İlk gün sabah 7:30’da uyandık ve çantalarımızı hazırladık. Eğirdir’de bir gece konaklayacağımız için biraz kabardı çantalarımız. Gruptan sadece benim bisikletim vardı. Muhammed ve Tahir’e ise kiralayacaktık. Ben çarşı merkeze kadar bisikletle gittim ve  arkadaşlarımla bisikletleri kiralayacağımız Yılmaz Motor Servisi’nde buluştuk. Kiralamak için seçebileceğimiz en iyi bisikletleri seçmeye çalıştık. Seçtiğimiz bisikletlerin ikisinin de arkasında selesi vardı. Bu işimizi bir hayli kolaylaştırdı. Kolaylaştırdı diyorum çünkü kendi bisikletimde öyle bir sele yoktu ve çantamı iki gün boyunca kaplumbağa gibi sırtımda taşıdım.  Bir bisikletin günlük kiralama bedeli 10 TL idi. Sağolsun çalışan arkadaş bize orada yarım saate yakın ilgilendi ve kiraladığımız bisikletlerin kabaca bakımını yaptı. Fren ve vitesleri kontrol ettik, Tahir’in bisikletinin arka tekerini değiştirttik. Yoksa bu tur gerçekleşemeyebilirdi. O derece kötü bir haldeydi arka tekeri… Daha sonra Servis’ten geri iade edilmek üzere kilit ve pompa da aldık. Bunlar için hiçbir ek ücret ödemedik.

Kahvaltı Zamanı

Saat 9:00, artık hazırdık, “Bismillah” deyip başladık turumuza. Özkanlar Kavşağı’ndan şehri yavaş yavaş Eğirdir istikametine doğru terkediyorduk. Kahvaltımızı yolda yapacağımız için giderken su ve bir kaç taze simit aldık. Yolun en sağından, şeritin dışında kalan açıklıktan ilerledik hep. Şehirden uzaklaşıyorduk, 40. Piyade Tugayı’nı ve Aliköy yol ayrımını da geçtikten yarım saat sonra etrafımız değişmişti. Taş binaların yerini tarlalar, ağaçlar almıştı. Biz de fırsattan istifade kuytu, gölge bir tarla kenarı bulup oturduk. Erzaklarımızı çıkarıp bir güzel yedik. Evde değerini bilmediğimiz güzel nimetler burada bize çok hoş ve lezzetli gelmişti. Kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrar yola koyulduk. Yol bisiklet için ideal bir yoldu. Henüz rampalarla karşılaşmamıştık en azından. :)

Dondurma Var Dediler Geldik :)

Saat 11:00 gibi İrfando dondurmalarının üretim hanesinde mola vererek hararetimizi dindirmeyi amaçladık. Birbirinden güzel meyveli dondurmalardan istediğimizi seçtik ve güzelce yedik. :) Eğer günün birinde yolunuz buradan geçerse mutlaka güllü dondurmayı denemelisiniz. Şahsen ben çok beğendim. Ayrıca burada çalışan abi de bize iyi baktı sağolsun. Ayaküstü bir muhabbetten sonra fotoğrafımızı çekip bizi uğurladı. Bize yine yollar göründü. İlerleyen dakikalar ve saatlerde yavaş yavaş sıcağı beynimizde hissetmeye başladık. Çok sıvı kaybediyor ve susuyorduk. Bu sıcakta soğuk su anca kesiyordu susuzluğumuzu fakat aldığımız her soğuk su sadece on beş dakika soğuktu. :) Bu on beş dakika dışında tamamıyla bir abdest suyu içiyorduk. Gerçi buna da şükür ki sıcak suyu bile aradığımız zamanlar oldu. Allah kimseyi susuz bırakmasın. Gerçekten hayatmış su...

Dağlar Bizimdir

Saat 12:00 sularında Isparta – Eğirdir kara yolu üzerinde bulunan Barla sapağına vardık. Benim köyüm buralara yakındı. Aklımızda köye de uğrayıp öyle gitmek vardı ama nasip olmadı. Olsaydı keşke, çünkü arkadaşlarımı köyün büyük kanalında (benim yüzmeyi öğrendiğim yerde) yüzdürmek istiyordum. :) Ne yapalım başka zamanaymış artık. Barla sapağına sapmadan bir petrol istasyonunda (Büyük Gökçeli – Harmaören arasındaki petrol istasyonu)  biraz dinlendik.  Şapkalarımızı ıslattık. Serinledik ve su stoku yaptık. Çünkü önümüzde koca bir dağ vardı dolayısıyla devasa bir rampa bizi bekliyordu. Bu dağa yolu bile V şeklinde yapmışlar ki arabalar rahatça çıksın. Neyse biz bastık pedallara çıkabildiğimiz kadar pedalladık ama daha sonra biz taşıdık sevgili bisikletlerimizi. :) Hep o mu bizi taşıyacak değil mi? Bu dağı aşarken kara yolunun tamamını kullanmadık. Kısa yoldan gitmek istedik. Nasıl olsa yürüyerek çıkacaktık. Kara yolundan daha çok yürüyeceğimize toprak ve daha eğimli araziden çıkmayı yeğledik. Arazi dediğime bakmayın az biraz toprak yoldan gittikten sonra bildiğin dağdan çıkmaya başladık. Gül küspeleri arasından ittire kaktıra çok çok eskiden yol olduğuna karar kıldığımız otlu bir düzlüğe çıkacak, oradan kara yolunun en üst noktasına tırmanacaktık. Bakmayın burada kolayca yazdığıma. Acınılacak bir halimiz vardı. :) Dinlenmek için gölgeyi bile zor bulduk. Çalılıktı etraf. Ancak sağımızdaki tepenin yükseklerinde ağaçlar vardı ve gölgeleri de keçilerle doluydu. :) Ulan keçiler bile bu sıcakta güneşe çıkmıyor kardeşim! Allah’ım sen bize akıl ver. :D Sularımız bu geçidi tırmanırken bitti. Neyse ki dağın arkasında kara yolunun kenarında bir çeşme biliyorduk ve umutla tırmandık.

Göl Sefası

Saat 14:00’e gelmeden yola ulaşmıştık. Kestirmeydi geldiğimiz yer ama nereden baksanız bir – bir buçuk saatimizi almıştı.  Artık rampa bittiğine göre rahatça koltuklarımıza oturup yokuş aşağı kendimizi bırakabilirdik. Buradan göle kadar eğim vardı ve tırmandığımız o yolun acısını şimdi çıkarıyorduk. Göl görünmüştü artık, bizi tatlı bir heyecan sardı. :) Hafiften şarkı – türkü mırıldana mırıldana iniyorduk. Solumuzda bahsettiğim çeşmeyi görünce durduk ama boşuna. :( Çeşmeyi kapatmışlar. Su içemedik ama birbinden güzel karadutlardan yedik barbarca. :) Allah’tan yokuş aşağı gidiyorduk. Bu yüzden su sorununu pek önemsemedik. Muhteşem bir hızla bu sakin yoldan göl kenarına kadar indik. Barla yolunun üçte ikisini hemen hemen tamamlamıştık. Göl seviyesine indiğimizde, sağ tarafımızda bulunan Bedre Plajı’na girmeye karar verdik. Bir an evvel yüzmek ve su bulmak istiyorduk. Önce bir çeşme bulduk, ama çeşme akmıyordu. Ne olmuştu bu çeşmelere? Bir geldik, hepsini kuruttuk. :D Neyse ki çeşmenin dibinde pikniğe gelmiş bir aile vardı, halimize dayanamayıp yardımcı oldular ve suladılar bizi. :) Yeterince sıvı aldıktan sonra kendimize müsait bir yer bulduk ve oraya çöktük. Kalan simitleri orada bitirmiştik. Biraz dinlendikten sonra suya girdik. Gölün tabanının ilk yedi – sekiz metresi taşlardan oluşuyordu. Fakat kalan kısım kumdu. O kumluk kısımda yaklaşık kırk beş dakika yüzdük ve serinledik. Gölün suyu o kadar net değildi, ama kötü de değildi. Neticede tatlı suydu ve burası o korkunç hararetimiz üzerine çok iyi gelmişti.

Yolcu Yolunda Gerek

Göl sefamızdan sonra “Yolcu yolunda gerek.” deyip atladık bisikletlerimize. Artık yolumuz hep sahil şeridinden ilerleyecekti. Bu daha zevkli bir yolculuk anlamına geliyordu tabii ki ama yolumuz dardı. Isparta’dan Barla sapağına kadar katettiğimiz duble yol, yerini çift şeritli dar bir yola bırakmıştı. Fakat sakindi yollar, tehlikeli bir durumla karşılaşmadık çok şükür. Barla’ya ilerledikçe yorulmaya ve susamaya başladık. Gözlerimiz yol kenarlarında çeşme aramakla meşguldü. Güneş bir normal yakıyor bir de asfalttan yüzümüze yansıyıp yakıyordu bizi. :) Burası düz bir yol değildi. Hep inişli ve çıkışlıydı. Barla yüksekte olduğundan çıkışlar, inişlerden fazlaydı. Bu da Eğirdir’e dönüşümüzün bundan daha kolay ve az zaman alacağı anlamına geliyordu. Sıcak iyice bastırmış ve bizi bunaltmıştı. Neyse ki sağımızda; göl ile yol arasında çiftlik gibi bir yer bulduk, önünde bir de çeşme vardı. Çeşme güneşten yanmış bir haldeydi. Bu çeşmenin daracık gölgesini de kapışmak için birbiriyle yarışan tavuklar vardı etrafta. Bir de horoz vardı tabii ki. :) Biz çeşmeyi açıp sularımızı doldururken hepsi üşüştü yanımıza. Görseniz hayvancağızlar susuzluktan ehlileşmiş, neredeyse kucağımıza atlayacaklar. Bunun üzerine biz de bunlara ayrılmış kaplara suları doldurduk, afiyetle içtiler.

Hem Ziyaret Hem İstirahat

Barla’ya yaklaşmıştık. Turun ilk gününün çoğu bitmiş azı kalmıştı. Barla, gittiğimiz kara yolundan bir iki kilometre yukarıda olduğu için bu yola girmeden köşedeki benzin istasyonunda biraz serinledik. Saat 16:00 sularıydı. Biraz daha dinlendikten sonra aldık elimize bisikletleri ve çıktık Barla’ya… Burada, Tahir ile benim üniversitede okurken ek gelir biriktirmek için iki sezon birlikte çalıştığımız pansiyon-otel tarzı bir sosyal tesis vardı. Bize zamanında çok yardımı dokunmuş insanları ziyarete geldik. Sağ olsunlar bizi misafir ettiler. Biraz muhabbetten sonra vedalaşıp ayrıldık tesislerden.

Barla – Eğirdir (19,1 km)

Sahil Yolu Bir Başka

Artık bu dik yokuştan aşağı inme zamanıydı. Kilit taşlı Barla yolu altımızdan akıp gitti. Sanırım tur boyunca en yüksek hıza burada ulaştık. Geldiğimiz yolu, bu hızı koruyarak tepebildiğimiz kadar teptik. Haritalardan da anlayabileceğiniz gibi. İstikametimiz Eğirdir’di. Bunun için de geldiğimiz yolun bir kısmını tekrar kullanacaktık. Allah’tan şimdiki işimiz daha kolaydı. Karanlığa kalmamak için bastıkça basıyorduk. Sağımızdaki dağların gölgeleri yolumuzu serinletmişti. Dolayısıyla çeşmelerde de durmadık.

Ah Şu Rampaların Gözü Kör Olsun :)

Eğirdir sapağına hızlıca gelmiştik, burada yol iyice daraldı. Bir süre düz devam ettikten sonra uzun bir rampa ile karşılaştık. Çıkabildiğimiz kadar çıktıktan sonra tabanlara kuvvet deyip taşıdık bisikletlerimizi… Elma bahçeleri arasından yorgun argın yürüdük. Sağ tarafımız yemyeşil, sol tarafımız ise masmaviydi. Huzurumuzu kaçıran tek şey ise elma bahçelerine atılan pis zirai ilaçların o boğucu kokusuydu. Rampayı bir halle tırmandık; baktık ki daha bitmemiş, biraz daha tırmandık ve sağa kıvrıldık. Artık mecalimiz kalmamıştı. :) Yolun kenarında biraz oturup dinlendikten sonra biraz daha tırmandık ve bitirdik rampayı. Hemen atladık hasret çektiğimiz bisikletlerimize ve komandoların eğitim alanlarını inceleye inceleye inişe geçtik. Az biraz gittikten sonra küçücük bir koyu da geçip Eğirdir’e ulaştık. :)

Merhaba Eğirdir

Hava kararmak üzereydi. Eğirdir Altınkum Plajı’nda konaklamayı planlıyorduk. Buradaki çeşit çeşit bungalov ve çadırların herhangi birinde geceyi geçirmek istiyorduk. Fakat pek de öyle olmadı. Önceden arayıp bir çadır ayarlamamıza rağmen hiç boş yer yoktu. Yanımızda çadırımız da yoktu. Sağolsun kapıdaki görevlinin aksine içeride görevli bir abi (Osman’dı ismi herhalde) bize çok yardımcı oldu ve kendi ailesinin kaldığı kulübeyi bize kiraladı. Hemen hep beraber eşyalarını taşıdık ve içeriyi boşalttık. Artık yerleşebilirdik fakat içeride iki yatak vardı. Mustafa abiye söyledim ve o bir yatak daha buldu. Onu da taşıdık. Her şey tamamdı ama kurtlar gibi açtık. :)

İyi Geceler

Akşam yemeğine Muhammed’in Eğirdirli akrabalarına gittik. Sağ olsunlar bizi yedirdiler, içirdiler. Kıymalı pidelere aç kurtlar gibi saldırışımız hala gözümün önünde. :) Yemeğimizi yedikten sonra Ali Dayı’yla sohbete başladık. Konu konuyu açarken bir ara soluma, Tahir’e baktım. Kafası düşmüş, rüyalarda… :D Sağıma bir baktım Muhammed, kafası düşmüş uykularda… :D Yavaştan teşekkür edip, vedalaşıp ayrıldık oradan ve küçük kulübemizin yolunu tuttuk. Gelir gelmez yayıldık tabi uyuduk, hatırlamıyorum sonrasını. :)

2. Gün (14 Temmuz 2012)

Eğirdir – Isparta (35,9 km)

Kahvaltı ve Göl Sefası

Sabahleyin, etrafın sesiyle ve güneşin etkisiyle uyandık. Beton gibi bir yatakta sabaha kadar uyumuştum. :) Ama yine de güzeldi. Yastığım yoktu, çantam işimi gördü sağolsun. :) Hemen kahvaltılık bir şeyler aramaya koyulduk fakat nasip değilmiş :) tavuk döner ile atlattık bu öğünü. Eğirdir Gölü artık bizi bekliyordu. Sahile indik, kumlar ayaklarımızı kavuruyordu. İyi ki yanıma terlik almışım. Çünkü arkadaşlarım bu konuda biraz sıkıntı çekti. :) Su güzeldi, etraf kalabalıktı. Suyun ve güneşin tadını çıkıyorduk. Bir de plastik top aldık, suda mükemmel zevkli oluyor bu voleybol işleri. :D Kumdan kale değil de amfi tiyatro yapmaya çalıştık. :) Anlayacağınız, yeterince eğlendik yani...

Elveda Eğirdir

Vakit çok çabuk geçmişti ve artık ayrılıp Isparta’ya dönme zamanıydı. Karnımız da acıkmıştı. Duş alıp, eşyalarımızı topladıktan sonra devrettik kulübemizi. :) Eğirdir – Isparta kara yoluna çıkarken bir pide salonunda karnımızı güzelce doyurduk. Burada bize servis yapan arkadaş zahmetli bir şekilde bizimle ilgilendi sağolsun. Biraz sohbetten sonra düştük yollara, pardon rampalara. :) Çünkü önümüz direk eğimli bir rampaydı neyse ki çok dik ama kısaydı. Eğirdir Dağ Komando Tugayının yanından yürüyerek terk ettik Eğirdir’i… Rampanın en zirve noktasından sonra Isparta’ya kadar rahattık. Çünkü hep iniş yapacaktık. Bastıkça bastık pedallara. Zaman zaman kısa molalar verdik, zaman zaman mini geyik muhabbetleri yaptık. Ve sonunda dünkü tecrübemizi de işin içine katarak Isparta’ya geldik.

Merhaba Isparta

Akşam olmaya yakındı. Biraz şehrin içine yaklaştık ve burada oturup dinlendik. Fırtına sonrası bir sessizlik yaşıyorduk. :D Yorulmuşuz… Gerçekten oturunca anlıyorduk bunu. Yolculuğumuzun sonuna gelmiştik artık. Şunu biliyorduk ki, yorgunluğumuz geçecek ve hatıralarda; tatlılıklar, güzellikler kalacaktı. Öyle de oldu. Hayatımızda unutamayacağımız bir seyahati gerçekleştirdik. Bu seyahat benim bisiklet sevdasına atıldığım ilk serüvendi. İlkler unutulmazmış. :) Bu açıdan benim için çok önemli ve eğlenceli bir yere sahip bu serüven… Okuduğunuz için teşekkürler. İyi günler… :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Winamp İle İnternetten Radyo Yayını Nasıl Yapılır (Resimli Anlatım)

Sam Broadcaster ile Ücretsiz Radyo Yayını Nasıl Yapılır (Videolu Anlatım)

AutoCAD ile Animasyon Yapmak (Videolu Anlatım)